Olağanüstü Mal Rejimi

Olağanüstü Mal Rejimi Halinin Yargıtay Kararları Işığında İncelenmesi hakkında olan bu makalemize göz atalım.

Evlilik birliği içerisinde eşler arasındaki mal rejimine ilişkin düzenleme 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 202-281. maddeleri arasında yer almaktadır. Türk hukukundaki sisteme göre mal rejimleri dört farklı şekildedir. Söz konusu rejimler edinilmiş mallara katılma rejimi (TMK m. 218-241), mal ayrılığı rejimi (TMK m. 242-243), paylaşmalı mal ayrılığı rejimi (TMK m. 244-255) ve mal ortaklığı rejimidir (TMK m. 256-281).

 Eşlerin kanunda yer alan mal rejimlerinden birine tabii olmaları zorunludur. Kanun koyucu 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 202. maddesinin ilk fıkrasında “Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır” demek sureti ile eşlere seçimde bulunmamış oldukları taktirde tabii olacakları mal rejiminin yasakoyucu tarafından belirleneceğine yönelik yaptığı düzenleme ile hususa ilişkin farklı bir seçenek tanımamış ve eşlerin mal rejimine tabii olmalarını zorunlu kılmıştır. 

Eşler kendi aralarında ayrı bir rejim belirlemedikleri taktirde, evlendikleri tarih dikkate alınacak şekilde kanunda yer alan yasal mal rejimini kabul etmiş sayılmaktadırlar. Söz konusu husus 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda yasal mal rejiminin 743 Sayılı eski Türk Medeni Kanununda yer alan yasal mal rejiminden farklı olmasından kaynaklanır.

 Kanun koyucu 743 Sayılı eski Türk Medeni Kanununda yasal mal rejimi olarak “mal ayrılığı rejimini”, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda yasal mal rejimi olarak “edinilmiş mallara katılma” rejimini kabul edilmiştir. Bu bakımdan eşler, ayrı bir mal rejimi belirlemedikleri taktirde evlendikleri tarihin 01.01.2002 yılından önce olması halinde evliliklerinin başlangıcından 01.01.2002’ye kadar olan süreçte “mal ayrılığı rejimine”, evliliklerinin 01.01.2002 sonrasında devam eden kısmına ilişkin olarak “edinilmiş mallara katılma” rejimine tabii olacakladır. Eşler arasında mal rejimine ait bir uyuşmazlık olması halinde uyuşmazlığın çözümü, kanunda yapılmış olan değişiklikler dikkate alınarak çözümlenecektir. Eşlerin evlilik birliği içerisinde kanunda yer alan farklı bir mal rejimini kabul etmeleri halinde ise mevcut mal rejimi, mal rejimi sözleşmesinin yapıldığı tarihte sona erecek ve tercih ettikleri yeni rejim yürürlüğe girecektir.

Mal rejiminin sona erme anına ilişkin husus 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 225. maddesinde düzenleniştir. “Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer. Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.” demek sureti ile mal rejiminin sona erme ve tasfiyesine ilişkin noktaların ne şekilde olacağı kanunda belirtilmiştir. Konuya ilişkin değerlendirilecek olan husus, ilgili maddeye ek olarak olağanüstü mal rejimi uygulamada ne şekilde yer almakta olduğudur.

Olağanüstü mal rejimi isteminin yapılabilmesi kanunda bazı şartlara tabii tutulmuştur. İlgili madde Türk Medeni Kanunu’nun 206. maddesinde “Haklı bir sebep varsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüşmesine karar verebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde haklı bir sebebin varlığı kabul edilir: 1. Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması, 2. Diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması, 3. Diğer eşin, ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken rızasını haklı bir sebep olmadan esirgemesi, 4. Diğer eşin, istemde bulunan eşe malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında bilgi vermekten kaçınması, 5. Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması. Eşlerden biri ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun ise, onun yasal temsilcisi de bu sebebe dayanarak mal ayrılığına karar verilmesini isteyebilir.” olmak üzere yer almaktadır.

Mezkûr madde değerlendirildiğinde, kanun koyucunun aradığı şartlar bakımından iki temel unsur üstünde durduğu görülmektedir. Kanunun aradığı ilk şart “haklı bir sebebin varlığı” ikinci ve son şart ise “eşlerden birinin istemidir”. Haklı sebepten ne anlaşılacağı kanunda örneklendirilmiş olmakla birlikte bu sebepler sınırlı sayı ilkesine tabii tutulmamıştır. Yani kanunda yer alan örneklere ek olarak somut olayın gerektiği hallerde hâkim, haklı bir sebebin oluştuğu kanaatine varır ve diğer eşin de bu doğrultuda istemi olursa hâkim mevcut mal rejimini mal ayrılığına çevrilmesine karar verebilir.

Somut olayda haklı sebebin varlığına ilişkin Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18/04/2005 tarihli 2005/3039 Esas sayılı 2005/6149 numaralı kararında konuya ilişkin değerlendirmede bulunmuştur. Davaya konu olayda tarafların 1985 yılında evlendikleri, davacı kocanın 15.11.2000 tarihinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanarak açtığı boşanma davasının; başka kadınla ilişkisi bulunduğu ve karısını dövmesi nedeniyle tam kusurlu bulunarak reddedildiği, bu kararın 29.1.2002 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Kocanın devlet memuru olarak çalıştığı, düzenli geliri ve taşınmaz malı bulunduğu, davalı kadının ise ev hanımı olduğu, geliri ve malvarlığının bulunmadığı da dosya kapsamıyla sabittir.

Davacı koca temyiz incelemesine konu olan 31.12.2002 tarihinde açtığı dava ile: karısıyla ayrı yaşadıklarını, boşanmaya kararlı olduğunu, katılma rejiminin kendisi için külfet getireceğini ileri sürerek, eşiyle aralarındaki mal rejiminin 01.01.2002 tarihinden itibaren “mal ayrılığı rejimi” olduğuna karar verilmesini istemiştir. Mal rejiminin mal ayrılığı rejimine hakim tarafından geçişine karar verilebilmesi için Türk Medeni Kanunu’nun 206. maddesinde yer alan şartların oluşması lazımdır. Bunlar da haklı bir sebebin varlığı ve eşlerden birinin istemidir.

Davaya konu olan olayda, davacı koca tarafından “istem” şartı yer almakla birlikte haklı bir sebebin varlığına ilişkin mahkeme somut olaya yönelik “Temyiz İncelemesine konu olan davada; mahkeme kararıyla mal ayrılığı rejimine geçilmesini (TMK. m. 206) isteyen davacı, diğer eşin malvarlığının borca batık olması, ortaklıktaki payının haczedilmiş olması ve benzeri sebeplerden biriyle ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürdüğünü kanıtlayamamıştır. Tek başına, eşlerin fiilen ayrı yaşıyor olmaları Türk Medeni Kanunu’nun 206. maddesi uyarınca haklı sebep olarak yorumlanıp mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi için yeterli değildir. Bunun kabulü; kendi kusurlu davranışıyla ayrı yaşamaya neden olan eşin; diğer eşin ileride doğabilecek katılma alacağı hakkını ortadan kaldırmasına olanak tanımak sonucunu doğurur. Bu ise, hiç kimsenin kendi kusurlu davranışıyla kendi lehine sonuç elde edemeyeceğine yönelik temel hukuk ilkesine aykırı olur.” incelemesinde bulunmuştur. Kararın devamında davanın reddedilmesi gerekirken kabul edilmesini usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirdiğine hükmetmiştir.

Kanun koyucunun ilgili maddede haklı sebebin varlığına vermiş olduğu örnekler incelendiğinde mal ayrılığı rejimine geçilebilmesi için istemde bulunan eşin, evlilik birliği içerisinde diğer eşin kendi malvarlığına ya da menfaatine ilişkin bir tehlike ya da zarar halini oluşturduğu durumlara yer verilmiştir. Farklı bir deyişle diğer eşin, evlilik birliği içerisindeyken bulunmuş olduğu davranışlarının mal rejiminin mal ayrılığına dönüşmesini isteyen taraf nezdinde ekonomik bir zarar vermesi, zarar tehlikesinin oluşması yahut menfaatine halel getirmesine sebep olacak davranışların varlığı aranmaktadır. İstemde bulunan eşin isteminde haklı bir sebebin varlığı aranırken de benzer durumların varlığı somut olayda dikkate alınmalıdır. Nitekim kanunun gerekçesinde de durum “Birinci fıkrada eşlerden birinin istemi üzerine, haklı sebep varsa hâkim kararıyla mal ayrılığı rejimine dönüşümü düzenlenmiştir. İkinci fıkrada kaynak Kanunda olduğu gibi haklı sebeplere örnek niteliğindeki olaylara yer verilmiştir.” şeklinde açıklanmıştır.

Kanunda ve gerekçesinde de haklı sebebin varlığı için aranacak olan unsurların kanunda verilen örneklere benzer nitelikte olacağı doğrultusunda bahsedilen Yargıtay kararında, eşlerin fiilen ayrı yaşaması halinin eşler arasında mal ayrılığına geçilmesi için haklı bir sebep oluşturmadığına dair vermiş olduğu karar açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Nitekim evlilik birliği içerinde, eşler arasındaki husumetler eşlerin boşanmaları için yeterli olmamakla birlikte mal rejimini olağan olarak sona ermesine sebebiyet vermiyor ve diğer eşin davranışları ekonomik açıdan istemde bulunan eşin hak ya da menfaatine ihlale sebep olmuyorsa olağanüstü mal rejimi ayrılığına başvurmak için gereken haklı koşulun oluştuğu kanısına varmak mümkün değildir. Aksi kabulü, eşlerin bireysel ekonomik menfaatleri için haksız kazanımına ve Türk Medeni Kanunu’nun ilkelerinden olup 2. maddede yer alan dürüstlük kuralının ihlalini oluşturur.

Yargıtay’ın 8. Hukuk Dairesi tarafından 11/10/2010 tarih, 2010/1733 Esas sayılı ve 2010/4713 numaralı kararında da benzer şekilde hüküm kurduğu görülmektedir. Şöyle ki, “Dava; TMK’nin 206. maddesi gereğince açılmış taraflar arasındaki yasal edinilmiş mallara katılma rejiminin mal ayrılığı rejimine dönüştürülmesi isteğine ilişkindir. Taraflar arasında görülen ve retle sonuçlanan boşanma davasında da davacı durumunda bulunan davacı, temyiz incelemesine konu olan davada, mahkeme kararıyla mal ayrılığı rejimine geçilmesini istemiş ise de diğer eşin mal varlığının borca batık olması, ortaklıktaki payının haczedilmiş olması ve benzeri sebeplerden biriyle ortaklığın menfaatini tehlikeye düşürdüğünü kanıtlayamamıştır. Diğer yandan haklı bir sebep varsa hakim, eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüştürülmesine karar verebilir. (TMK. m.206/1) Kanun, haklı sebebin varlığının kabul edileceği halleri 206. maddenin 2. fıkrasında göstermiştir. Bu maddede gösterilen haller somut olayda mevcut olmadığı gibi, şimdiki mal rejiminin mal ayrılığına dönüştürülmesini haklı kılacak bir sebep de ortaya konulamamıştır. Eşlerin fiilen ayrı yaşıyor olmaları da tek başına mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi için yeterli değildir. O halde, mahkemece isteğin reddi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmiş olması doğru olmamıştır.” olan kararında bozulmaya hükmetmesi yukarıda açıklanmış olan sebeplerden ötürü yerindedir.

 Nitekim eşlerin ayrı yaşamaları hali, mal rejimlerine ilişkin karar alınmasını gerekli kılmaz çünkü eşlerin ayrı yaşamaları, mal rejimini değil evlilik birliğinin sıhhatini doğrudan ilgilendiren bir meseledir. Bu durumda kabulüne yönelik karar verilmesi, kanun koyucunun mal rejimleri hakkında yapmış olduğu düzenlemenin de amacına aykırılık taşır. Kanun koyucu, mal rejimi kurumunu eşler arasındaki durumu değil evlilik birliği içerisinde eşlerin mali katkılarının dikkate alarak düzenlemiştir. Keza kanun koyucunun bu noktadaki bakış açısını 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yasal mal rejiminin edinilmiş mallara katılma rejimi olması yönünde yaptığı değişiklikle de anlamak mümkündür.  Kanunun ilgili maddesinin gerekçesinde bu durum “Yürürlükteki Kanunda eşler arasındaki yasal mal rejiminin “mal ayrılığı” olduğu belirtilmiştir. Evlilik birliği sona erdiğinde, mal ayrılığı rejiminin eşler arasında büyük haksızlıklara yol açtığı, özellikle meslek sahibi kocanın lehine işlediği, ev işlerini yapan ve hatta kocasına mesleğinin icrasında yardımcı olan kadının durumunu hiç nazara almadığı, meslek çevrelerinde ve kamuoyunda ağır eleştirilere uğramıştır. Bu nedenle, “edinilmiş mallara katılma” başlığı altında yeni bir mal rejimi düzenlenmiştir” demek sureti ile açıklanmıştır. Açıklanan nedenlerden ötürü eşlerin ayrı yaşamalarına dayanılarak başka bir nedene yer verilmeden hakim kararı ile mal rejiminin mal ayrılığına çevrilmesi kanunun düzenlenmesindeki amaca aykırılık taşıyacak olup haklı sebebin varlığını oluşturmayacaktır.

Sonuç olarak, Türk Medeni Kanunu, evlilik birliği içindeki mal rejimini düzenleyen hükümlerini 4721 Sayılı Kanun ile güncellemiştir. Kanun koyucu, eşlerin mal rejimini kendilerinin seçebilmelerine olanak tanımak yerine, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 202. maddesinde edinilmiş mallara katılma rejimini asıl olarak uygulanacak rejim olarak belirlemiştir. Eşler, kendi aralarında farklı bir mal rejimi belirlemezlerse, evlenme tarihleri esas alınarak yasal mal rejimini kabul etmiş sayılırlar. Ancak, olağanüstü durumlarda mal rejimi değişikliği isteme hakkı tanınmıştır. Maddenin gerekçesinde detaylı bir açıklamaya yer verilmemiş olmakla birlikte Yargıtay tarafından verilen kararlar konuya ilişkin yol gösterici niteliktedir. Yargıtay kararlarında benzer kararlara hükmetmiş ve eşler arasında olağanüstü mal rejimi halinin uygulanması için eşlerden birinin istemine ek olarak haklı sebebin varlığına delalet eden unsurları somut olayda aramış, tarafların da bu noktada haklı sebebin oluştuğunu ortaya koymalarını beklemiştir. Yargıtay kararları incelendiğinde, Yargıtay tarafından benimsenmiş olan kanıda bu istemlerin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğinin vurgulandığı ve sadece belirli koşulların oluşması durumunda kabul edilebileceğine ulaşılmaktadır.

Stj. Av. Edanur ERTÜRK

Diğer yazılarımıza göz atmak için linke tıklayabilirsiniz.

Sosyal Medyada Bizi Takip edin

https://www.facebook.com/kapitalhukuk

https://www.instagram.com/kapitallegal/

https://tr.linkedin.com/company/kapi%CC%87tal-hukukv

Son Yazılar

Hukuki Yardım Al

Danışmak istediğiniz her konuda bize ulaşın!

BİZE ULAŞIN