Sağlık Hakkının Dava Edilebilirliği

Hakların dava edilebilirliği, tam anlamıyla korunabilmesi için sözleşmeler ve yasalarda yer alan düzenlemeler ile hukuken ileri sürülebilmesi ve korunabilmesini sağlar. Dava yoluyla bağımsız bir organ tarafından bir hakkın ihlalinin söz konusu olup olmadığının denetlenmesi, hakkın yerine getirilmesi için gerekli korumanın sağlanmasında etkili olmaktadır sağlar.

Sosyal hakların dava edilebilirliği, uluslararası hukuk nezdinde tartışmalıdır. Genel itibariyle tartışma, aşağıda belirtilen üç görüş etrafında toplanmakta olup sosyal hakların dava edilemeyeceği yönündedir:

• Birinci Görüş: Sosyal hakların niteliğinin belirsiz olması ve hukuken net olarak tanımlanamayan hakların korunamayacağı,

• İkinci Görüş: Yargı organlarının, sosyal politika hakkında sosyal haklara ilişkin karar veremeyeceği,

• Üçüncü Görüş: Sosyal hakların gerçekleştirilmesi için devletlerin kaynak ayırması gerektiği, bu nedenle hakların derhal uygulanmasının söz konusu olamayabileceği.

Sağlık Hakkının Dava Edilebilirliği

Sosyal hakların niteliğinin belirsiz olması ve hukuken net olarak tanımlanamayan hakların korunamayacağına ilişkin birinci görüşün kabul edilebilirliği yoktur, çünkü hakların korunması için net bir tanım bulunmaması ile yasal düzenlemelerce korunan menfaat, tanımlamanın dar yorumlanmasına engel olunmasıdır. Aksi halde hakların koruma kapsamı daralacak, denetim organları bu sınırlar içinde karar verme zorunluluğu altında kısıtlanacaktır. Bu nedenle tanım bulunmayışı ile hukuken net olarak tanımlanamayan hakların korunamayacağı görüşü, taban tabana zıt düşüncelerdir.

Yargı organlarının, sosyal politikaya ilişkin sosyal haklara ilişkin karar veremeyeceğine ilişkin ikinci görüşün de kabulü mümkün değildir. Temel haklar söz konusu olduğunda, önemli olan nokta insanın insan olmakla bu haklara sahip olması ve ihlallerine karşı bireylerin korunmasıdır. Bu nedenle salt kuvvetler ayrılığı ileri sürülerek dava edilebilirliğin mümkün olmadığının ileri sürülmesi yerinde değildir.

Sosyal hakların, kaynak olmaması nedeniyle bertaraf edilebileceği düşüncesi, insan hakları kavramının özü ile bağdaşmamaktadır. İnsan hakları herhangi bir sebeple ihlal edilemez ya da yerine getirilmesinin hiçbir sebeple ertelenmesi söz konusu olamaz. Sosyal devletin gerçekleştirilmesi için hakların en azından asgari düzeyde sağlanması gerekmektedir. Sosyal hakların gerçekleştirilmesi için devletlerin kaynak ayırması gerektiği, bu nedenle hakların derhal uygulanmasının söz konusu olamayabileceği görüşü, açıklanan sebeplerle kabul edilebilir değildir.

Yukarıda izah edilen sebeplerle, sosyal hakların dava edilememesi sonucuna ulaşan görüşlerin kabulü mümkün değildir. Nitekim çoğunlukla medeni ve siyasal hakları düzenleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yargı mekanizması olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, başvurulara vermiş olduğu kararlarda, medeni ya da siyasal hakları konu alan bir başvuru olsa dahi sosyal hakları koruyucu kararlar vermektedir; özellikle yaşam hakkı, işkence yasağı ve özel hayatın korunması konularında verdiği kararlar ile dolaylı olarak sağlık hakkını korumayı amaçlamıştır.

Devletlerin, hakların sağlanması, korunması ve geliştirilmesi için gerekli düzenlemeleri yapması beklenmektedir. Bu doğrultuda haklar, anayasalar kapsamında güvence altına alınmaktadır. İnsan haklarının anayasalarca korunması, devletlerin birincil önceliği olmalıdır. 1982 Anayasası’nın 2. maddesinde sosyal devlet, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet olarak tanımlanmıştır. Bu sebeple Anayasa’nın ikinci kısmında “Sosyal ve Ekonomik Hak ve Ödevler” başlığı ile sosyal devlet ilkesi çerçevesinde, sosyal haklar düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler ile devlette, eşitsizliği azaltmak için müdahalede bulunabilme yolu açılmıştır ve insan onuruna yakışır şekilde yaşamak için herkese en iyi koşulların sağlanması amaçlanmıştır.

Bu noktada Anayasa’nın 65. maddesini vurgulamak yerinde olacaktır. Maddeye göre devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikler gözeterek, mali kaynakların yeterliliği ölçüsünde yerine getirir. Bir başka deyişle medeni ve siyasi haklar devletin herhangi bir pozitif yükümlülüğünü gerektirmezlerken, sosyal haklar böyle bir devlet edimini gerekli kılarlar ve sosyal hakların uygulanabilirliği, sadece kaynakların mevcudiyetine bağlıdır. Bu nedenle, medeni ve siyasi hakların dava edilebilirliği, sosyal hakların ise dava edilemeyeceği kabul edilmektedir.

Ancak, hakların yetersiz şekilde uygulanması, daha eşitlikçi bir toplumun gelişmesine engel olacaktır. Bu nedenle söz konusu sınır, Anayasa’nın 90. maddesinin 5. fıkrası “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü doğrultusunda uluslararası düzenlemeler dikkate alınarak aşılmalıdır.

Son olarak Anayasa’nın 65. maddesinde belirtilen sınırlamanın, tüm sosyal haklar için geçerli olmadığını da belirtmek gerekmektedir. Sosyal haklara ulaşmada pozitif yükümlülük gerektiren hususların, yukarıda açıklanan sebeple dava edilemeyeceği sonucuna varılmaktaysa da, negatif yükümlülük gerektiren sosyal haklara ilişkin olarak devletin mali kaynak ayırmasına gerek olmadığından dava edilebilme yolu açıktır.

Sağlık hakkının dava edilebilirliği konusunda ayrıntılı bilgi ve hukuki danışmanlık için İzmir avukat iletişime geçebilirsiniz.

Son Yazılar

Hukuki Yardım Al

Danışmak istediğiniz her konuda bize ulaşın!

BİZE ULAŞIN