Doçentlik Başvurusu Nedir?

Bu yazıda doçentlik başvurusu süreci ve süreç neticesinde doğan uyuşmazlıklar anlatılacaktır.

Türkiye’de doktorasını tamamlamış kişiler, doçentlik başvurusu yaparak akademik kariyerlerini ilerletmeyi ve üniversitelerde öğretim üyeliği gibi daha yüksek pozisyonlara yükselmeyi amaçlarlar. Bu başvuru, araştırma yeteneklerini ve akademik deneyimlerini kanıtlamak için önemli bir adımdır.

Doçentlik başvuru süreci Doçentlik Yönetmeliği ile düzenlenmiş olup bu yönetmeliğe göre Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen bilim/sanat alanlarında doçentlik unvanı alınabilmektedir. Bununla birlikte, doçentlik başvurularının ne şekilde yapılacağı, doçentlik başvuru dosyasının hangi koşulları sağlaması gerektiği ve başvuruların değerlendirilmesinde hangi süreçlerin izleneceği gibi hususların Doçentlik Yönetmeliği’yle detaylıca düzenlendiği görülmektedir. Yani doçentlik başvurusunun kabul edilip doçentlik unvanı alabilmek için bu yönetmelik gözetilerek bir başvuru dosyası hazırlanmalıdır. Bu ifadenin anlamı, doçentlik başvurusunun Doçentlik Yönetmeliği’ne aykırı olması halinde reddedileceğidir.

Doçentlik başvurusu ve akabindeki süreç Yükseköğretim Kurulu (YÖK)’nun bir alt birimi olan Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) nezdinde yürütülmektedir. Üniversitelerarası Kurul (ÜAK), akademik ve bilimsel çalışmaların yönetiminde önemli bir role sahiptir. Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) kendilerine yapılan başvuruları -adaylar güncel doçentlik kriterlerini de dikkate alarak bir başvuruda bulunur- Doçentlik Yönetmeliği uyarınca değerlendirip adaylara doçentlik unvanı verilmesi ve doçentlik belgesi düzenlenmesine veya doçentlik başvurusunun reddine karar verebilmektedir.

Doçentlik Başvurusu
Doçentlik Başvurusu

Doçentlik başvuruları her sene iki ayrı dönemde kabul edilmekte olup bu dönemlerin tarihleri Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından duyrulur. Doçentlik başvuru tarihlerinin sonlanmasıyla birlikte adayların doçentlik başvurusu değerlendirilmeye alınır. Doçentlik başvurularının değerlendirilmesi  sürecinde adayın başvuru yapmış olduğu alan ve bilim alanı gözetilerek jüriler belirlenir ve akabinde bu jüriler adayların doçentlik başvurularını inceler.

Doçentlik başvurularının değerlendirilmesi süreci oldukça girift bir süreç olup temelinde 3 aşamadan oluştuğu söylenebilir. Bunlar şöyle sıralanabilir:

  • Asgari koşulların sağlanıp sağlanmadığının incelenmesi,
  • Etik ihlale konu bir eylemin işlenip işlenmediğinin incelenmesi,
  • Doçentlik başvuru dosyasının başarılı olup olmadığının incelenmesi

Bu aşamaları başarıyla geçen bir doçentlik başvurusu, başvuru sahibi akademisyene doçentlik belgesinin düzenlenmesini sağlar. Ancak, bu aşamaların herhangi birinden geçemeyen doçentlik başvurusu reddedilecektir. Doçentlik başvurusu daha önceden de belirttiğimiz üzere senede iki kere açılmakta olup genellikle 3 veya 5 kişiden oluşan asil jüri üyelerince adayın doktora, tıpta uzmanlık veya sanatta yeterlik sonrası yaptığı çalışmaların değerlendirilmesi sürecine tabidir.

Bu süreçte ÜAK tarafından belirlenen  jürilerce adayın doçentlik başvurusunun asgari koşulları sağlayıp sağlamadığının incelenmesi, akabinde de asgari koşulların sağlandığının tespiti halinde etik inceleme aşamasına geçilmesi ve etik incelemeden geçen adayın artık son aşama olan bilim alanına katkısının incelendiği eser inceleme aşamasına geçilmesi aşamalarından ibarettir.

Bu aşamaları ayrı ayrı ele alarak adayların bahsi geçen aşamalardan geçememeleri halinde hangi yollara başvurmaları gerektiğini açıklamanın da faydalı olacağı kanaatindeyiz. Şöyle ki asgari koşullar ÜAK tarafından belirlenen genel koşulların yanı sıra bilim alanına göre belirlenen özel koşulları da kapsamaktadır, dolayısıyla bunların değişkenliğini de göz önünde bulundurarak tek tek ele alamayacağımızdan bu aşamada adayların en sık yaşadığı sorun adayların eserlerini yayınlamış oldukları dergilerin yağmacı (predatory) dergi olarak değerlendirilmesi neticesinde bu eserlerden puan alamaması ve doçentlik başvurusunun asgari koşulları sağlamaması nedeniyle Doçentlik Komisyonu tarafından iptal edilmesidir.

Akademik anlamda yağmacı (predatory) dergi, bilimsel bir dergi gibi görünüp aslında bilimsel standartlara ve etik kurallara uymayan, genellikle araştırmacıları kandırmayı veya paralarını almayı amaçlayan yayın organlarına verilen bir isimdir. Bu tür dergiler, bilimsel araştırma makalelerini yayınlama vaadiyle yazarlardan yüksek yayın ücretleri talep ederler ancak bu makaleleri uygun bir hakemlik sürecinden geçirmezler veya düşük kaliteli, hatta sahte bilimsel çalışmaları yayınlayabilirler.

İşte yağmacı dergilerin bazı özellikleri:

  • Hakemlik Süreci Olmaksızın Yayın Yapma: Yağmacı dergiler, araştırma makalelerini bilimsel bir hakemlik sürecinden geçirmeden hızlıca yayınlama vaadiyle yazarlardan ücret talep ederler. Gerçekte ise bu makaleleri hakem gözden geçirmezler veya yetersiz bir hakemlik süreci uygularlar.
  • Yetersiz Editöryel Denetim: Bu tür dergiler, yayınladıkları makalelere yeterli editöryel denetim yapmazlar ve dil hataları, mantıksal eksiklikler ve metodolojik sorunlar gibi ciddi problemleri gözden kaçırabilirler.
  • Hızlı Kabul ve Yayın: Araştırmacılar, makalelerini bu tür dergilere gönderdiklerinde genellikle hızlı bir şekilde kabul edilirler ve makaleleri kısa sürede yayınlanır. Bu, bilimsel bir derginin normal süreçlerine kıyasla çok daha hızlıdır.
  • İsimsiz veya İlgisiz Editörler: Yağmacı dergiler, genellikle isimsiz veya alanlarıyla ilgisiz editörlerin olduğu sahte editörler kurulu oluştururlar.

Yağmacı dergilerin bu tür uygulamaları, bilimsel etiğe zarar verir ve güvenilir bilimsel yayıncılığı sarsar. Araştırmacılar, makalelerini yayınlamadan önce derginin saygın bir kuruluşa ait olduğunu ve hakemlik süreçlerini adil ve titiz bir şekilde uyguladığını doğrulamalıdır. Bu tür dergilerden kaçınılmalıdır, çünkü bilimsel topluluğun güvenilirliğini tehlikeye atabilirler.

Ancak adaylar kendilerine düşeni yapsalar da kimi zaman jüriler tarafından yağmacı dergi olma kriterlerini taşımayan dergileri de yağmacı dergiler kategorisine dahil ederek adayların eserlerinin puanlamamasına ve dolayısıyla da doçentlik başvurusunun iptaline sebep olunduğu görülmektedir. Bu noktada özellikle ÜAK’ın verdiği kararlarda, yalnızca dergilerin ücret almasına dayanarak doçentlik başvurularının reddine karar verildiği görülmektedir. Yalnızca bu kritere dayanarak bir derginin yağmacı dergiler listesine alınması doğru değildir. Zira etki faktörü Q1 olan birçok dergi dahi masraflarını karşılayabilmek veya başka nedenlerle ücretler talep ettiğinden, bir derginin yukarıda bahsedilen diğer kriterler gözetilmeden yağmacı dergi sayılmasının yerinde olmadığı açıktır. Özellikle bu gerekçeye dayanarak verilen doçentlik başvurusu iptali kararlarına karşı ÜAK’a yapılan itirazlar ve açılan iptal davaları neticesinde, süreçlerin birçok kez adayların lehine sonuçlandığını belirtmek gerekir.

Asgari koşulları sağlayan doçentlik başvuruları, bir sonraki süreç olan etik inceleme aşamasında başvuru dosyasında etik ihlal fiili işlenip işlenmediği incelenir. Bu aşamada adayların eserlerinde intihal, dilimleme, tekrar yayım, haksız yazarlık, sahtecilik, çarpıtma gibi yönetmelikle düzenlenen etik ihlal fiillerini işlediklerinin tespiti halinde jüriler bunları gerekçede gösterir ve adayın doçentlik başvurusu reddedilir.

Fakat, jürilerin etik ihlal fiili işlendiği yönündeki iddialar her zaman doğru olmamaktadır. Bunun birçok sebebi olmakla birlikte en büyük sebeplerden birisi de adayların kasten yapmadıkları hataların etik ihlale konu bir fiili meydana getirdiği veya etik ihlal fiilinin mevzuattaki halinden uzak bir anlamda yorumlanmasından kaynaklı olabilmektedir.

ÜAK tarafından hazırlanan Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Yönergesi, akademik çalışmaların etik prensipler çerçevesinde yürütülmesini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. Bu yönerge, özellikle üniversiteler ve araştırma kurumları için bir rehber niteliğindedir ve akademisyenlerin, araştırmacıların ve öğrencilerin uygun davranış standartlarını belirler.

Yönerge ile etik ilkeler, etik ihlal fiilleri, akademisyen ve araştırmacıları sorumlulukları, etik ihlal iddialarının incelenmesi prosedürleri, yaptırımlar ve genel olarak etik bilinci artırmak için eğitim ve farkındalığa dikkat çeken hususları içermektedir.

Bu yönerge, Türkiye’deki akademik çalışmaların kalitesini ve güvenilirliğini artırmak için kritik bir adımdır. Akademik etik, bilimsel araştırmanın temelini oluşturduğundan, bu tür yönergeler akademik topluluklar için hayati öneme sahiptir. ÜAK Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Yönergesi’nin 4. Maddesi kapsamında, etik ihlal fiilleri, genel hatlarıyla ve özetle:

  • Dilimleme: Bir araştırmanın sonuçlarını bütünlüğünü bozacak ve uygun olmayan bir şekilde bölmek,
  • Sahtecilik: Bilimsel araştırmalarda gerçekte var olmayan veya tahrif edilmiş verileri kullanmak,
  • Çarpıtma: Araştırma kayıtlarını, verileri, araştırma yöntemlerini ve sonuçları tahrif etmek veya olmadığı gibi şekillendirmek,
  • İntihal: Bir başkasının özgün fikirlerini, araştırma ve çalışmalarını bilimsel metodlara uygun atıf yapmadan kısmen veya tamamen kendi eseri gibi göstermek,
  • Haksız yazarlık: Aktif katkısı olmayan kişileri yazarlar arasına dahil etmek, katkısı olan kişileri dahil etmemek veya yazar sıralamasını uygun olmayan biçimde belirtmek,
  • Tekrar yayım: Mükerrer yayınlarını akademik atama ve yükselmelerde ayrı yayınlar olarak sunmak

şeklinde sıralanabilir. Bu etik ihlal fiilleri jürilerin çok farklı değerlendirmeleri neticesinde farklı şekillerde uygulanabilmekte olduğundan birçok adayın doçentlik başvurusunun haksız yere reddedilmesi sonucu doğabilmektedir. Bu noktada mevzuat ve emsal kararlar dikkate alınarak idari başvuru ve iptal davaları yoluyla adayların haklarını aramaları mümkün olabilmektedir.

Eğer bir doçentlik başvurusu etik inceleme aşamasından geçerse, sonraki aşama olan eser inceleme sürecine geçilir. Bu aşamada adayların eserlerinin bilim alanına katkılarının değerlendirilir. Burada dikkate alınan kriterler, eserlerin bilimsel derinliği, orijinalliği ve alana olan etkisi gibi unsurlardır. Bu süreç, adayın akademik çalışmalarının kalitesini ve bilimsel topluluğa olan katkısını ortaya koyar.

Bu aşamalardan geçen bir aday başarılı bulunur ve doçentlik unvanı alır. Herhangi bir aşamada başvurusu reddedilen adaylar için ise hukuki süreçlere başvurulabilir. Adaylar, başvurunun reddi gerekçesinin yersiz olduğunu düşünüyorlarsa başvurularının reddine itiraz edebilir veya iptal davası açma yoluna gidebilir. Mahkemeler, başvurunun reddine ilişkin ÜAK kararlarını inceler ve gerekirse iptal edebilir.

Yine doçentlik başvurusu reddedilen adaylarca iptal sebebine bağlı olarak bir sonraki dönemde veya izleyen üçüncü dönemde başvuru yapmaları mümkün olsa da doçentlik başvurusu reddedilen adayların üretkenliklerinin azaldığı, akademik çekingenlik yaşadıkları veya çevreleri tarafından farklı şekillerde damgalanabildikleri de bilinmektedir (Karatepe vd., 2021). Dolayısıyla ÜAK’ın tesis etmiş olduğu işlemler kişilerin akademik kariyerlerinde doğrudan etkisi olan işlemler olduğundan kişilerin maddi-manevi zararlarını da tazmin etmeleri mümkün olabilmektedir.

Sonuç olarak, Türkiye’de doçentlik başvuru süreci karmaşık ve çok aşamalı bir süreçtir. Bu süreçte, adayların akademik niteliklerinin ve etik duruşunun değerlendirilmesi önemlidir. Adaylar, başvurularının reddedilmesi durumunda çeşitli yollara başvurarak haklarını arayabilirler. Bununla birlikte, akademik topluluğun bu süreçleri adil, şeffaf ve tutarlı bir şekilde yönetmesi, adayların mahkemeler nezdinde haklarını araması, idarenin denetimine katkıda bulunarak genel anlamda akademik standartların korunmasına ve bilimsel topluluğun bütünlüğünün sağlanmasına da katkıda bulunacaktır.

KAYNAKÇA

Karatepe, R., İnandi, Y., & Karatepe, D. A. (2021). Academicians’ Views on Career Barriers and Academic Alienation. Education Quarterly Reviews, 4(2).

Stj. Av. Muhammed Ali TOSUN

Av. ARZU ARSLAN KOLLAMA

Sosyal Medyada Bizi Takip edin

https://www.facebook.com/kapitalhukuk

https://www.instagram.com/kapitallegal/

https://tr.linkedin.com/company/kapi%CC%87tal-hukukv

Son Yazılar

Hukuki Yardım Al

Danışmak istediğiniz her konuda bize ulaşın!

BİZE ULAŞIN