Dünyanın en kadim mesleklerinden biri olan avukatlık mesleğinin başlangıç tarihi kesin olarak tespit edilemese de, eldeki bulgulara göre avukatlık mesleğinin Eski Yunan Medeniyeti’nde icra edildiği görülmektedir. “Synagore” olarak isimlendirilen bu meslek grubu, kişilerin mahkeme önündeki açıklamalarını, savunmalarını, iddia ve taleplerini tamamlamaktaydı. Avukatlık mesleği Roma Hukuku’nda da önemli bir yere sahiptir. Özellikle Roma Cumhuriyet Dönemi’nde bürokraside önemli makamlara giden yol avukatlık mesleğinden geçmekteydi. Batı Medeniyeti’nin temellerini atan bu iki medeniyet, aynı zamanda modern avukatlık mesleğinin de temellerini bu şekilde atmıştı.
Temel yapıtaşlarını Doğu Medeniyeti’nden alan Osmanlı İmparatorluğu’nda, Batı Medeniyeti’nin içselleştirildiği Tanzimat Fermanı’na kadar özel olarak tanımlı avukatlık mesleğine rastlanmamaktadır. Tanzimat Fermanı ile beraber Batı Medeniyeti’ne entegre olma süreci hızlanan Osmanlı İmparatorluğu’nda, 1864 tarihli ‘Usulü Muhakematı Ticaret Nizamnamesi’nin 28’inci maddesiyle ‘tarafların mahkemeye bizzat gelmeleri veya vekil tayin etmeleri mecburiyeti getirilmiş’, vekalet akdinin biçimsel koşullarıyla ilgili hükümlere yer verilmiştir. Cumhuriyet’in ilanına kadar çeşitli kanunlarla değşime uğrayan avukatlık mesleği, engin dehası ve öngörüsüyle ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkaran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, daha 1924 Anayasası yürürlüğe konulmadan, avukatlık mesleğini Batı normlarına uygun bir biçimde düzenlemek amacıyla 03 Nisan 1924 tarihli ve 460 sayılı Muhamat, yani Avukatlık Yasası çıkartılmıştır.
Her ne kadar Atatürk ve yol arkadaşları avukatlık mesleğini yargı sistemimizin ayrılmaz bir parçası haline getirmeye çalışsalar da, yargı geleneğimizde böyle bir meslek grubunun olmamasından dolayı avukatlar günümüzde tabiri caizse “üvey evlat” muamelesi görmektedir. Ülkemizde yargılamanın ayrılmaz ve en önemli parçalarından biri olması gereken avukatlara usulü bir prosedürün parçası gibi yaklaşılmaktadır. Bu durum avukatın vekalet ücreti mevzusunda daha da gün yüzüne çıkmaktadır. Zamanını ve emeğini harcayarak yargılama sürecinde “sanık”, ”şüpheli”, ”davalı”, ”davacı” gibi çeşitli isimlerle anılan müvekkillerine hukuki destek ve danışmanlık hizmeti veren avukatlar yer yer “çaba göstermeden para kazanan insanlar güruhu” olarak görülmektedir. Hatta mevzubahis düşünce tarzı yargılamanın diğer süjeleri tarafından da benimsenebilmektedir. Bu sava en açık örneklerden birisi de ceza davalarında bir müdafi ile temsil edilen sanıkların beraati halinde tek bir vekalet ücretine hükmedilmesidir.
Suça konu eylemler arasındaki objektif bağlantıdan veya suçun iştirak halinde işlenmiş olmasından dolayı birden fazla sanığın yargılandığı ceza davasında sanıkların müdafiliğini üstlenen bir avukat olsa dahi, avukat her sanık için ayrı bir emek ve zaman harcamaktadır. Her sanık için olayı inceleyen, delilleri her sanık için ayrı ayrı değerlendiren ve sonucunda her sanık için ayrı ve kendine münhasır bir savunma kaleme alan avukatın bu emeği göz ardı edilerek tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi hak ve nesafet ilkelerine ters düşen ve aynı zamanda hukuka aykırı bir durum teşkil etmektedir.
2019 Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “Ceza Davalarında Ücret” başlıklı 14.maddenin 4.fıkrasında
“Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir.”
Demektedir. Yine 02.03.2007 tarihli 26450 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri İle Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik’in, “Ödemeye ilişkin esaslar” başlıklı 10/4. Maddesi
“Aralarında menfaat çatışması bulunmayan birden fazla şüpheli, sanık, mağdur, şikayetçi, suçtan zarar gören veya katılan için görevlendirilen aynı müdafi ya da vekile bu kişilerin her biri için ayrı ücret ödenir.”
düzenlemesini içermektedir. Görüldüğü üzere tarifede herhangi bir nicelik belirtmeden “sanık yararına” demekte, Yönetmelik’te ise açık bir şekilde birden fazla sanığın müdafii konumundaki avukata her sanık için ayrı bir ücret ödeneceği hüküm altına alınmıştır. Kanun koyucu, avukatın her bir sanık için harcamış olduğu zaman ve emeğin parasal karşılığının ödenmesi gerektiğini hak ve nesafet ilkelerine uygun olarak hüküm altına almıştır. Nitekim bu konu hakkında Yargıtay da kanun ve nizamlarla aynı doğrultuda karar vermiştir. Yargıtay 19.Ceza Dairesi’nin 2019/33104 Esas ve 2019/13267 Karar sayılı 22.10.2019 tarihli kararında
Sonuç: Beraat Eden Birden Fazla Sanığın Vekilliğini Yapan Müdafinin Hakkı Tek Vekalet Ücreti Midir?
“ÖZET: Gerek bağlantı kavramı nedeniyle birleştirilen; gerekse suçun iştirak halinde işlenmesi nedeniyle birden fazla sanık hakkında açılan kamu davalarının; bir ceza davasında birlikte görülmesi sırasında kendisini özel bir müdafi ile temsil ettiren sanıklar hakkında beraat hükmü verilmesi halinde, sanıkların haklarında kamu davasının açılmasına sebebiyet verecek derecede kusuru olmaması şartıyla, her sanık için ayrı ayrı ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde belirtilen miktarda maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğine karar verilmiştir…
Ceza ve ceza muhakemesi hukukuna hakim olan “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ve “cezaların bireyselleştirilmesi” ilkeleri çerçevesinde, ceza muhakemesi süreci, kural olarak her sanık yönünden ayrı ayrı yürütülen bir süreçtir. İster bağlantı sebebiyle ister iştirak halinde işlenen suçlar sebebiyle birlikte görülen çok sanıklı bir ceza davasında, her sanığın ifadesinin ayrı ayrı alınması, her sanığın suç oluşturan eyleminin ve her sanık hakkında toplanan delillerin ayrı ayrı değerlendirilmesi, her sanığın neden beraat ettiğinin gerekçesinin ayrı ayrı yazılması ve koşulları varsa her sanık için ayrı ayrı beraat hükmü kurulması gerekecektir. Dolayısıyla avukatlık (savunma) hizmeti ne şekilde yerine getirilirse getirilsin, kural olarak sanıkların eylemleri arasındaki objektif farklılıklar (asıl fail, azmettiren vb.) veya sanıkların sahip oldukları sübjektif özellikler (yaş küçüklüğü vb.) bakımından müdafiilik görevinin her bir sanık için ayrı ayrı yürütülmesi gerekeceği tartışmasızdır.
O halde, birden fazla sanığın tek bir müdafi tarafından temsil edilmesi halinde, her sanık için ayrı bir savunma hizmeti gerçekleştirileceği, tüm sanıkların müdafiisi aynı olsa dahi sanıklar müdafiinin; tüm sanıklarla ayrı ayrı görüşüp gerek eylemlerini gerekse kişisel durumlarını, dava dosyasındaki delilleri her sanık açısından ayrı ayrı araştırmak zorunda olacağı, öte yandan Avukatlık Kanunu’na göre müdafiin görevini yerine getirmesi sırasında sanık konumundaki müvekkilleri arasında menfaat çatışması kriterini de göz önüne alarak görevini her sanık için ayrı ayrı dikkat ve özen göstererek yerine getirmesinin zorunlu olacağı, sanıkların ise müdafiinden kendi savunmalarını ayrı bir özen göstererek yapmasını bekleyecekleri, her sanığın müdafiine ayrı ayrı sözleşme gereği avukatlık ücreti ödemiş veya ödemekle yükümlü olacağı, netice itibariyle mahkemelerce beraat eden sanık için hükmedilecek maktu vekalet ücretinin “sanık lehine” hükmedileceğinin mevzuatta açıkça düzenlenmiş olması göz önüne alındığında;
Bir ceza dava dosyasında birden fazla sanık hakkında beraat hükmü verilmesi halinde; her bir sanığın, hakkında yürütülen kamu davasının açılmasında kendi kusurunun olmaması şartıyla ve yukarıda açıklanan temel ilkeler çerçevesinde, tek bir avukatla temsil edilseler dahi mahkemece sanıklar lehine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’de yazılı maktu vekalet ücreti miktarınca her sanık için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.”
Şeklinde hüküm kurulmuştur. Fakat müdafiin her bir sanık için ayrı vekalet ücretine hak kazandığı kanun koyucu tarafından bu denli sarih bir biçimde düzenlenmesine ve Yargıtay tarafından bu doğrultuda izahtan vareste kararlar kurulmasına karşın ceza mahkemeleri bir müdafi ile temsil edilen birden fazla sanığın beraat etmesi halinde tek bir vekalet ücretine hükmedebilmektedir. Tek vekalet ücretine dair kurulan mevzubahis hükümler hak ve nesafet ilkelerine uygun düşmeyen, hukuka aykırı kararlardır.
Temennimiz, yargılamanın ayrılmaz parçası olan biz avukatların her bir müvekkil için harcamış olduğu emek ve zamanın, yargılamanın diğer süjeleri tarafından da takdir edilmesi ve karşılık bulmasıdır. Avukatların yargı düzeninde hak ettiği yere geldiği güzel günlere ulaşabilmek dileğiyle.